Kendini saklayarak iyileşeceğini sanıyorsun belki, daha az konuşarak daha az kırılacağını, daha az görünerek daha az eksileceğini… Oysa o görünmezlik, yavaş yavaş içinden bir şeyleri kemiriyor, fark etmeden siliniyorsun. O çok korunaklı, sessiz sığınaklar zamanla mezar oluyor insana, bir süre sonra çıkmak değil, yaşamak zor geliyor. Ama unuttuğun bir şey var: Kendini gizleyerek kurtaramazsın, çünkü seni bulan yol hep senin izlerini takip ederek gelir.
İnsan büyürken çok kez öğrenir susmanın ne kadar konforlu bir şey olduğunu. Sesini çıkarmazsan sevilmeye daha yakınsın sanki, herkes seni iyi çocuk diye sever, kimseyle çatışmazsın, yanlış anlaşılmazsın, birilerini rahatsız etmezsin. Ama sonra bir bakmışsın, sen de kendine yabancı olmuşsun. Ne sevdiğini bilmiyorsun, ne istemediğini haykıramıyorsun. Hayır demek bir küfür gibi boğazında kalıyor, evet demek bir yük gibi sırtına biniyor. İç sesini o kadar uzun süre bastırmışsın ki artık duyamaz hale gelmişsin.
Kendini saklamak, aslında kendini yavaş yavaş kaybetmeye benziyor. Başkalarının seni yanlış anlamasından korkup sürekli kendini düzelttiğinde, söylediklerini sansürlediğinde, kalbinden gelen cümleyi yarıda bıraktığında… İçindeki sen, gözlerini devire devire köşeye çekiliyor. Onunla bir bağ kurmadığında, o da susuyor. Korka korka da olsa, titreyerek de olsa kendin olmayı seçmek, belki de hayatta atılacak en büyük adımdır.
Bazı insanlar seni anlamayacak, bazıları küçümseyecek, bazıları gülüp geçecek… Ama saklandığın sürece kendine en büyük ihaneti sen etmiş olacaksın. Herkesin senden beklentisi olabilir ama senin kendinden beklentin hep en büyüğüdür. O beklenti, bazen sesi duyulmayan bir çocuk gibi içini tırmalar, “Ben buradayım” der. Onu susturdukça, sadece hayatın içindeki rollerin artar. Birinin kızı, birinin arkadaşı, bir işin çalışanı, bir masanın sessiz dinleyicisi olursun ama kendinin kim olduğunu bir türlü tanımlayamazsın.
İçinden geleni yazmak istesen bile yazamazsın. Çünkü her cümle gözle tartılır, her düşünce izleyici kitlesine göre şekillenir. O kadar çok insanın sana bakışını hesap etmişsindir ki, yazdığın şeyin seni yansıtıp yansıtmadığını unutursun. İçin doludur ama dökemezsin. Çünkü dökersen görünür olursun, görünür olunca da yargılanma ihtimalin doğar. O ihtimal bile yeter bazen seni susmaya zorlamak için.
Ama kendini gizleyerek hayatta kalamazsın. Çünkü gerçek varoluş, görünür olmayı göze alarak başlar. Tüm kusurlarınla, çelişkilerinle, bazen yanlışlarınla, hatta utandığın yönlerinle bile kendine alan açmazsan, o alanı kimse sana vermez. Kendin için adım atmadığında, başkalarının ayak izlerini takip etmekten başka çaren kalmaz.
Bir yerden sonra insan durup soruyor: Bu hayat kimin için? Sustuklarım, gizlediklerim, ertelediklerim gerçekten beni koruyor mu yoksa tüketiyor mu? Cevap çoğu zaman acı ama aydınlatıcı oluyor. İnsan kendini sakladıkça yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça daha da korkar hale geliyor ve o kısır döngü bir ömür sürebiliyor.
Oysa bir sabah uyanıp da “Bugün görünür olacağım” dediğin an, o korkunun içinden bir ışık sızıyor. İlk başta çok zor geliyor. Gözlerinin içine bakarak “Ben böyleyim” demek, içinden geleni hiç düşünmeden yazmak, hislerini açık açık anlatmak… Ama zamanla anlıyorsun ki, kendinle kurduğun en dürüst bağ başkalarıyla kurduğun en sağlıklı ilişkilere dönüşüyor. Artık kendini gizlemeden var olmanın hafifliği var üzerinde.
Kimse seni sen gibi sevmezse, bu senin suçun değil. Ama sen kendini sevmezsen, bu sorumluluk sadece senin. Ve sevmek, önce kendini tanımakla başlar. Saklanarak değil, görünerek. Dökülerek. Bazen dağılarak. Bazen ağlayarak. İnsan, kendine en çok yara aldığı yerden ulaşır.
Kendini sakladığın her an, bir ihtimali de kapatmış oluyorsun. Oysa görünür olmak sadece yargılanmak değil, anlaşılmak için de bir ihtimaldir. Ve belki, seni sen olduğun hâlinle sevecek insanlar henüz seni göremedikleri için yanında değiller. Belki de sen, kendini biraz daha açtıkça onlar sana yaklaşacaklar. Belki de onlar da kendi hislerini gizli gizli taşıyorlar ve senin cesaretin, onların da kendilerini açmalarına sebep olacak.
Kimse kendini saklayarak bulamaz. Çünkü bulmak için önce kaybolmayı, sonra yolculuğu göze almak gerekir. Ve yolculuk, görünür olmakla başlar. Sakladıklarını gösterdiğin, sustuklarını konuştuğun, korkularını sevdiğin, hatalarını da kabul ettiğin anla başlar.
Kendini gizleyerek hayatta kalabilirsin belki ama yaşayamazsın. Yaşamak, risktir. Görünmek cesarettir. Ve en çok da kendinle barışmaktır. Kendini saklayarak bulamazsın çünkü kendini gerçekten görebilmek için önce başkalarının gözlerinden çıkıp kendi kalbinin aynasına bakman gerekir.
bu satırlara ihtiyacım olduğunu okuyunca anladım
Boğazım düğümlendi, o kadar guzel yazmışsın ki okurken akıp gitti cümleler cidden, eline sağlık 💞